Ben erdemden başka zenginlik tanımıyorum. ( İbn-i Sina )

25 Aralık 2010 Cumartesi

İMKANSIZI DENEMEK LAZIM

Öyle sabah uyanır uyanmaz yataktan fırlama, yarım saat erkene kurulsun saatin.



Ke...di gibi gerin, ohh n...e güzel yine uyandım diye sevin. Pencereni aç, yağmur da olsa, fırtına da olsa nefes al derin derin.


Yüzüne su çarpma, adamakıllı yıka yüzünü serin serin. Geceden hazır olsun, yarın ne giyeceğin. Ona harcayacağın vakitte bir dilim ekmek kızart, çek kızarmış ekmek kokusunu içine.


Bak güzelim kahvaltının keyfine. Ayakkabıların boyalı olsun, kokun mis, önce sana güzel gelsin aynadaki siluetin.


Çık evinden neşeyle, karşına ilk çıkana gülümse, aydınlık bir gün dile.



Sonra koş git işine, dünden, önceki günden, hatta daha da eskiden yarım ne kadar işin varsa hepsini tamamla, ohhh şöyle bir hafifle. Bir güzel kahve ısmarla kendine, seni mutlu eden sesi duymak için “alo” de, hiç işin olmasa da öğle üzeri dışarı çık Yağmur varsa ıslan, güneş varsa ısın, hatta üşü hava soğuksa.


Yürü, yürürken sağa sola bak, öylesine değil, görerek bak çiçek görürsen kokla, köpek görürsen okşa, çocuk görürsen yanağından makas al. Sonra, şöyle bir düşün, kimler sana yol açtı, sen çok darda iken kimler seni ferahlattı, hani kapını kimsenin çalmadığı günlerde kimler kapını tıklattı?


Ne kadar uzun zamandır aramadın onları değil mi? Hadi hemen uğrayabilirsen uğra, arayabilirsen ara hatırlarını sor, öyle laf olsun diye değil, kucaklar gibi sor. Bu sadece onların değil, senin de yüreğini ısıtacak, yüzünde güller açtıracak.


Günün güzeldi değil mi? Akşamın da güzel olsun. Yemeğin ne olursa olsun, masanda illaki kumaş örtü olsun. Saklama tabakları, bardakları misafire, sizden ala misafir mi var bu dünyada. Ailecek kurulun sofraya, öyle acele acele değil, vazife yapar gibi hiç değil, şöyle keyif’e keyif katar gibi, lezzete lezzet katar gibi, eksik bıraktıklarını tamamlar gibi tadına var akşamının. Gece evinde, dostların olsun sohbetin yemeğin, kahkahan olsun.


Arkadaşım, hayat bu daha ne olsun?Ama en önce ve illa ki sağlık olsun!
Can Yücel

KARDEŞİME


Kardeşime....


Kardeş demek hayat demektir... Kimi zaman aldığın nefeste diyebilmek... kimi zaman üzüldüğün anda karşında bulabilmek... Hiçbir zaman sevgili kardeş gibi olamaz... kardeşin aşkı sevgiliden çoktur... Sevgili terk eder, kardeş yanında baki kalır... Sevgili emreder, kardeş teselli eder... Kardeş sevgiliden çok sever... Bilir misin bizde kardeşlik nedir... Nefesin kesilirse, al benim canımı kullan ... senindir... .Yolun sonu uçurumsa eğer... geri dön... İlk adım benimdir...

16 Aralık 2010 Perşembe

FARZET Kİ ÖMRÜN BİR GÜN

Sabaha çıktıktan sonra artık geçen geceye bakma. Çünkü şerri ve hayrı ile giden dünü değil bugünü yaşayacaksın. Farzet ki ömrün sadece birgün, o da bugün… Bugün doğdun ve bugün Rabbine kavuşacaksın. Geçmişin kederi, geleceğin kaygısı ile ayağının sürçmesine müsaade etme. Bütün dikkatini, ihtimamını, çalışmanı, bugüne teksif et. Ömrünün bu son gününün namazlarını mutlak surette huşu içinde eda et! Kur’an’ı Kerim-i tedebbür ederek oku. Tesbihatını huzurda yapıyormuşçasına yap. Ahlakına, muamelatına dikkat et. İnsanlara faydalı olacak işler konusunda son derece azimli ve gayretli olarak gününü geçir. Bu son gününün saatlerini iyi kullan. Dakikalarını senelere, saniyelerini aylara dönüştür. Yüce Mevlayı çokça zikret. Bugün tarlana hep hayır ek. Günahlarından tövbe et. Kinden, hasetten uzak ol. Rızkına razı ol. Eşini, çocuklarını mutlu et. Kendin Ol – İmmea Olma

12 Aralık 2010 Pazar

AZRAİL'İN GÜZELLİĞİ

Azrail in Güzelliği..
Kanser hastanesinde başhekimken Serap adında genç bir hanım hastam vardı. Bu has...tam göğüs kanserine yakalanmış ve tedavi için yurt dışına gitmek istemesine rağmen, bazı formaliteler sebebiyle o imkanı bulamamıştı. Serap ı özel bir ilgiyle bizzat ben tedavi altına aldım. Ve kısa bir süre sonra da iyileştiğini gördüm. Ancak Serap"ın da bütün diğer kanserliler gibi ilk 5 yıllık süreyi çok dikkatli geçirmesi gerekiyordu. Bir iş kadını olan Serap, 4 yıl kadar sonra 1 ihale için İzmir"e gitmek istedi. Kışaylarında olduğumuz için uçakla gitmesi şartıyla kabul ettim. Maalesef bilet bulamamış ve benden habersiz bindiği otobüsün kaza geçirmesi üzerine 6 saat kadar mahsur kalmış. Dönüşünden kısa 1 süre sonra kanser, kemik ve akciğerine yayıldı. Serap bacak kemiklerindeki metastaz nedeniyle yürüyemez hale gelirken, hastalığın akciğerdeki tezahürü sebebiyle de devamlı olarak oksijen cihazı kullanıyor ve söylediği her kelimeden sonra ağzını o cihaza yapıştırarak nefes almak zorunda kalıyordu. Evine gittiğim gün, yine güçlükle konuşarak:



-"Doktor bey" dedi. "Ben size...dargınım." "Niçin?" diye sordum.
 -"Siz...dindar bir insanmışsınız. Niçin bana da, ALLAH ı, ölümü, ahireti anlatmıyorsunuz?"



Dini inançlarının çok zayıf olduğunu bildiğim için bu teklifi karşısında oldukça şaşırdım. Onu üzmemeye çalışarak:


--"Doktora ulaşmak kolaydır" dedim. "Parayı bastırdın mı istediğine tedavi olursun. Ancak iman tedavisi için gönülden istek duymalısın..."



Konuşmaya mecali olmadığından "Ben o isteği duyuyorum" manasında başını salladı. Artık ümitsiz bir tıbbi tedavinin yanı sıra, ebedi hayatın ve saadetin reçetesi olan iman derslerimiz başlamış ve dersler "hızlandırılmalı öğretime" dönmüştü. Anlattığım iman hakikatlarını bütün ruhuyla meczediyor ve arada bir soru soruyordu.Vefatına bir hafta kala:


-"Doktor bey" dedi. "Ben ölürken ne söylemeliyim?"


-"Senin durumun çok özel" dedim. "Kelime-i Şehadet sana uzun gelir. O anı farkedince "Muhammed"" (s.a.v) sana yeter."



O, haliyle tebessüm ederek yine başını salladı. Çok ıstırabı olduğu için Serap"a sürekli morfin yapıyor ve O"nu uyutmaya çalışıyorduk. Ben, bir iş seyahati sebebiyle bir müddet ziyaretine gidemedim. Dönüşümde annesi telefon ederek:


-"Serap, bir haftadır morfin yaptırmıyor." dedi. "Sabahlara kadar inliyor ve çok ıstırap çekiyor. Hemen eve gittim ve iğne yaptırmamasının sebebini sordum. Aldığım cevabı hala unutamıyor ve hatırladıkça ürperiyorum. "Ya morfinin tesiriyle ölüme uykuda yakalanır ve son nefeste "Muhammed" diyemezsem?.



İşte Serap, böyle bir hanımdı. Bu arada benden istihareye yatmamı ve eğer bir kaç gün daha ömrü varsa , son günü uyanık kalacak şekilde morfin yaptırılmasını rica etti. Ben hiç adetim olmadığı halde cuma gününe rastlayan o gece istihareye yattım ve Serap"ın acizliği hürmetine sandığım salı gününe kadar yaşayacağına dair işaret sezdim.


Ertesi gün Ona:


-"Hiç korkma!" dedim. "İğneyi vurdurabilirsin."
 Ve Serap bir veda niteliği taşıyan bu görüşmemizde son sorusunu da sordu:


-"Doktor bey...Azrail bana nasıl görünecek?"


-"Kızım" dedim. "O bir melek değil mi? Hiç merak etme, sana yakışıklı bir prens gibi gelecektir."



Salı günü Serap"ın ağırlaştığı haberini alınca hemen eve gittim.Ancak vefatına yetişememiştim. Ailesi tam manasıyla perişandı. Sadece kendisine uzun müddet bakan dindar bir hanım akrabası ayaktaydı ve beni görünce yanıma gelerek:


-"Doktor bey, biliyor musunuz, bu evde biraz önce bir mucize yaşandı!" dedi ve devam etti:


-Serap, bir saat kadar önce oksijen cihazını attı ve "yataktan kalkması imkansız" denmesine rağmen kalkarak abdest aldı, iki rekat namaz kıldı.Bütün ev halkı hayretten donup kaldık. Ve kelime-i Şehadet getirerek vefat etmeden biraz önce de:



-Doktor beye söyleyin, dedi. Azrail, Onun söylediğinden de güzelmiş!...






[-Onk. Dr. Haluk Nurbaki den gerçek bir hatıra-]

11 Aralık 2010 Cumartesi

SEVGİYİ YAŞAMAK

CANIM ANNEMLE DOĞUM GÜNÜMDE
(2010-ÇAVUŞBAŞI)
''Sevilmeli insan, hem de kusurlarıyla sevilmeli. Zaten onu güzelleştiren biraz da kusurları değil mi!. Neye yarardı herkesin tam ve mükemmel olduğu dünya. Sıkıntısı çekilir miydi onun hiç. Kötülüklerin bilinmediği yerde iyilikler nasıl bilinir ki? Kusur olmayan, çirkinlik bulunmayan ortamda mükemmelin, güzelin ne kıymeti olur!. Zıtların bayram yeri değil mi burası? Ve zıtların çocuğu değil mi insan? Güzelse insan, sevimliyse, bu haliyle, bu yapısıyla güzel ve sevimli. Öyleyse insan, insan olarak sevilmeli. Hiç hayale kapılmadan, ütopik olmadan, ona olmayan şeyler yakıştırılmadan. Bu şarkı kendi güftesiyle bestelenmeli, kelime katılmamalı güfteye. Çirkinleşir sonra, sevimsizleşir, kulak tırmalar ilâve kelimeler. Şiir ahengini kaybeder. Dümdüz bir ova, hatta bir çöl düşünün, dağları, bayırları olmayan; işte oraya döner insan şiir ahengini kaybedince. Çekilmez olur, sıkıntılı olur. Deniz dalgalarıyla sevilir. Ovalar tepelerle bütünleşir, seyredilmeye doyum olmaz hafif hafif dalgalanan denizi, tepelerle içice, koyun koyuna düzlükleri.. Dalga dalgadır insan duygularıyla. Düzlükleri, çukurları ve tümsekleri vardır onun his âleminde. Sıçrama taşı gibi durmaktadır zaafları önünde. Bu zaaflarla mükemmeli yakalayacaktır insan. Günah işleyecek, tevbe kapısına koşacaktır. Sevilecektir Rabb'i tarafından. Dönüşüyle Rabb'ini hoşnut edecektir. Çölde bineğini yitirmiş insan ümitsiz bakışları arasında bineğini başucunda bulması sevinciyle anlatılır hadîslerde, günahkâr kulun İlâhî dergaha dönüşü. Mukaddes sevinç verir Rabb'e kulun geri gelişi, günahla kaybolmuşken biraz önce. Hiç günah işlenmeseydi,hiç hatamız olmasaydı? Onun affediciliği nasıl tecelli edecekti böyle bir dünyada? Engin rahmeti nasıl gözler önüne serilecekti günahsız dünyada? Eğer, deniliyor hadîste, siz hiç günah işlemeseydiniz, Allah sizi götürür, yerinize günah işleyip tevbe eden insanları getirirdi.. Allah (cc) bizi bu halimizle seviyor demekki.. Günahkâr halimizle. Ama günaha rızası ve izni yoktur O'nun. Çünkü "gayûr" dur Allah. Günahların yasaklanmasında dahi bir sevgi saklıdır insana. Rabb'in insana sevgisi saklıdır.'' (Şemseddin Nuri)

''Bizim sevgi anlayışımız hayatta tatbik görür daima. Ütopik değildir, göstermelik değildir bu sevgi. Ve çapı bu sevginin bütün varlığı içine alacak kadar geniştir. Bütün varlık sevgi içine girdiğinde dünyamız bir başka güzelleşecektir..''

Dilde değil,özde ve yürekte sevgiyi yaşamak,yaşatmak umudu ile..



CAFE PEPELA

6 Aralık 2010 Pazartesi

SEN BENİ KAYBETTİN


SEN BENİ KAYBETTİN

Ey Yarrr...

Unuttuğumu sanarak bir kez daha yanılmışım.

Bugün seni sevdigim için, bir kez daha pişmanlık içinde kıvranıyor yüreğim.

Seni nasılda görmek istediğim gibi görmüşüm ve nasılda taşıdığın değerlerden farklı değerler

yüklemişim sana.

Sen doğruluğunla, dürüstlüğünlemi biliniyordun?

Benimle bir oyuncak gibi oynadığını, ömrümün baharında bana hazanı tattırdığını,

toz pembe bir dünyayı kararttığını bilmediler değil mi ?

Bir oyun oynadın benimle, sonunda ben mağlup sen galip geldin.

Gurur duydun bana yaşattığın mağlubiyetle. Zaferlerine zafer katmıştın değil mi?

Beni yenmek seni dünya hayatında daha güçlü kıldı, dünyayı kazandın değil mi?

Oysa ben nedensiz gidişinde bile, seni suçlayamamıştım, bak nasılda yanılmışım.

Ey Yarrr...

Bu satırları okuduğunda beni bir kez daha mağlup ettin sandın değil mi?

Yoook bu seferde sen yanıldın, sen aldandın.

Sen kazandığını, güçlendiğini sanırken aslında mağlubiyetini imzaladın.

Neyi kaybettiğinin bile farkında olamıyorsun degil mi?

Sen beni kaybettin, beni. Beni kaybederken, seni seveni kaybettin.

Sevmek kolayy, sevilmek zordur bilmedin.

Seni benim kadar kimse sevmiyeceğini kendin söyledin, unutuverdin.

Sana sahip olmadığın değerleri yükleyerek, seni ben yücelttim.

Şimdi beni kaybettin ve sen değerini yitirdin.

Bu bir aldanış değil, bin aldanışın olacak bilmelisin.

Şimdilik yüceldiğini sanarak günden güne bana yaptığının vebali ile tükeneceksin.

Çünkü

Sen

BENİ

kaybettin

...

alıntı